logo

Zeynep Kahraman Füzün ile Söyleşi

Zeynep Kahraman Füzün ile Söyleşi

Kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz? Fikir nasıl ortaya çıktı?

 Öykü kitabımı okuyanlar kurgularımın romana veya filme uygun olduğunu, öykü olarak kalırsa yazık edeceğimi söylüyordu. O zaman, bir dahaki kitabım roman olabilir, düşüncesi oluştu. Özellikle “Yüzüncü Çip” adlı öykümden etkilendiğini söyleyen çoktu. Ben de onu romana dönüştürmeye karar verdim. Aynı hikayeyi açarsam okura haksızlık edeceğim hissiyle yeni bir hikaye tasarladım ve o öyküyü de kurguya dahil ettim. Aslında fikir öyle ortaya çıktı ama ilaçların yasaklanması hadisesi Fahrenheit 451 romanının aklıma getirdiği bir düşünce. Orada kitaplar yasaklanıyor biliyorsunuz. Ben de bir şeyi yasaklamalıyım dedim. Önemli bir şey olmalı derken ilaç aklıma geldi ve o anda aşırı heyecanlandığımı itiraf edeyim. Romanı yazdığım süre boyunca da çok heyecanlıydım. Uykularım kaçıyordu. Zaten ben yazarken heyecanlanırım. O kadar ki yayımlandığında artık duygum eskimiş olur ve kalbimi çarptıracak kadar etkisi kalmaz.

 

Dünya Topraklarında kitabında dünyayı kasıp kavuran bir salgından söz ediyorsunuz. Kitap Pandemi öncesinde yazıldı. Pandemi size nasıl hissettirdi?

Kitap 2019’un ilk aylarında yazıldı. Kitaba ilham olan öyküm 2018 yılında yazıldı ve o yıl çıkan Köz Yanılması kitabımda yer alıyor. O öykü de tam bir pandemi öyküsü. İnsanlık salgınlardan ve enfeksiyonlardan dolayı yok olmanın eşiğindeyken olaylar gelişiyor. Romanımda o kadar kritik bir durum yok ancak salgınlar ve enfeksiyonlar insanları yok ederken gelişmiş robotların yönetimde olduğu, tüm halkların tek merkezden yönetildiği bir dünya düzeninde ilaçlar aniden yasaklanıyor. Bunun için haklı gerekçeleri de var. Salgından ziyade sağlık krizi var aslında ve pandemi onun bir parçası. Pandemi başladığında herkes sağlığı için endişelenirken ben bir de emek verdiğim kitabım için endişeleniyordum. Çok üzüldüm. Keşke çıkmış olsaydı dedim ama içime sinmesi için üzerinde çalışıyordum ve yayınevlerine yeni göndermiştim. Pandemide çıkması iyi mi olur kötü mü olur diye düşündüm durdum. Krizi fırsata çevirmek istemiyordum. Salgının tamamen bitmesini de bekleyemezdim ama artık sıradanlaşmıştı. Pandemi nedeniyle kitabımda yaptığım tek değişiklik virüs kelimesi oldu. Okuyanı rahatsız etmesin diye tüm virüs kelimelerini çıkardım.

 

Türkiye’de genel janrın dışına çıkan kitaplar biraz bahtsız olarak görülür. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Bir kısır döngü müdür bu?

Ben aykırı biriyim zaten. O yüzden rahatsız etmiyor. Genel janr bilimkurgu olsaydı taşra yazardım. Öykü kitabım daha cesurca, çoğunluğu deneysel öykülerden oluşuyor. İyi bir kitap bir şekilde okuruna ulaşır diye düşünüyorum. Ancak çağdaş edebiyatın bilinmemesi ve az okunması beni aşırı rahatsız ediyor. Edebiyat fakültelerinde neden müfredat değiştirilmiyor bilmiyorum. İngiliz edebiyatı okuyanlar dilin çağdaşlarını tanırken Türk edebiyatı okuyanlar 1950 sonrasından habersiz. O öğretmenler de öğrencilere ödev olarak klasikleri veriyor. Çocuklar kitap okumaya bir türlü alışamıyor. Öğretmen yeni bir klasik öneriyor. Bu sürüp gidiyor. Kimse bir şey yapmıyor. Asıl kısır döngü bu.

 

Kendinizi bir öykücü mü romancı mı olarak görüyorsunuz?

Öykücü olarak görüyordum ama artık romancıyım diyebilirim sanırım. Kitabımla ilgili çok güzel dönüşler alıyorum. Kötü bir yorum şimdilik gelmedi. O halde roman yazarıyım diyebilirim. Başardım evet. Çok zormuş, itiraf edeyim. Türler arası ayrım kalmadı klişesine gerek yok. Zaten yanlış bir yargı. Eskiden ayrıldıkları noktalar var mıydı? Kim koyuyor o kuralları? Müfredatta öğrenci anlasın diye var. Ben de yazar adayları için öykü ve roman arasındaki 10 fark diye bir metin yazdım. Metni okuyan şu kanıya varır, öykü ve roman arasında fark yok. Ne kadar da kendimle çelişiyormuş gibi konuştum. Öykü kitabım, romanım, dedikten sonra, ayrım yok, diyorum. Yok ama isim koyuyoruz işte. Bu küçük kızım, bu büyük oğlum gibi. İkisi de kurmaca en nihayetinde.


Öykü yazmak mı roman yazmak mı?

Öykü yazmak vazgeçilmezim olacak. Aklıma bir fikir gelir ve beni yazmaya zorlar. Hemen yazarım ve bir yerde yayımlanır. O yüzden benim gibi aceleci biri için roman çok zor. Sabretmek delice. Ayrıca kurgunun hakkından gelmek, ufacık bir değişiklik için tüm metni elden geçirmek, bir sürü küçük hikaye tasarlamak, farklı atmosferler oluşturmak falan epey emek istiyor. Dosya olarak derseniz tabii ki o zaman öykü derim. Farklı karakterler oluşturarak bir öykü dosyası oluşturmak roman dosyasına göre daha meşakkatli. Keyif olarak soruyorsanız ikisinden de müthiş haz aldım.

 

Öykü okumak mı roman okumak mı?

İkisini de okumayı çok seviyorum, ayırım yapamam ama eskiden daha çok roman okurdum. Öykü yazmaya başlayınca öykü de eklendi. Tabii ki bu yazdığım metne göre de değişiyor. Ne yazıyorsam o ara o türde okuyorum. Biraz da maymun iştahlıyım; yeni yazar keşfetmeyi, sevdiğim bir yazarın başka bir kitabını okumaya tercih ediyorum. Bu iştahım bazen öykü kitaplarını bitirmemi engelliyor. Nasıl yazdığını gördüm, alacağımı aldım diyorum.

 

Zeynep Kahraman Füzün şimdi neler yapıyor?

Öykü dosyamı hazırlıyorum. Hazırdı aslında ama benim için metin çalışmanın sonu yok. Baskıya gidene kadar “dur şurasını da değiştireyim” diyorum. İlk kitabımı da çalışıp ikisinin birlikte çıkmasını istiyorum ama tabii ki kısmet diyeyim. Yeni bir distopyanın içine girmezsek planım bu. Kendi dosyalarım dışında başka yazarların metinlerine de çalışıyorum, yazarlık atölyemdeki öğrencilerimin eserlerine editörlük yapıyorum, yazar arkadaşlarımın dosyalarının okumalarını yapıyorum. Şimdilerde masam böyle.


Bize biraz yazma sürecinizden bahseder misiniz?

O kadar çok çeşitli ki. Budur diyeceğim bir yazma sürecim yok. Öykü özelinden gidersem eğer; bazen konu aklıma geliyor, sonra ona uygun karakter bulmaya çalışıyorum, kurgu da hemen arkasından oluşuyor. Bazen bir fikir beliriyor zihnimde, minicik bir fikirden öykü inşa ediyorum. Bazen bir karakter bulup ona uygun hikaye yazıyorum. Bazen final cümlesi için öykü kurguluyorum. Bazen ilk cümle doğuyor, sonra öyküyü yazıyorum. Yazdıktan sonra tekrar eden kelimeleri ayıklıyorum, cümlelerde sıkıntı varsa düzeltiyorum. Sesli okumak çok işe yarıyor. Bütün pürüzler anlaşılıyor. Sonra bekleterek yabancılaşmak ve tekrar çalışmak gerekiyor. Öyle öyle içime sinene kadar öyküm üzerinde çalışıyorum. Romanda ise önce kaba taslak hikayeyi yazmıştım. Sonra onu geliştirip yan hikayeler yazdım. Araştırma süreci oldu. İlk romanım olduğu için editör arkadaşlarla da çalıştım, yorum istedim. Eskiden öykülerime de yorum isterdim ama artık iyi mi oldu kötü mü anlayabiliyorum. Yazma sürecim böyle.